Sonbahar

Aşkın, Hüznün, Bereket ve Bolluğun Ayı Güzel Sonbahar…

On iki ay içinden en sevdiğim ay hasat ay’ ı Eylül’. Sonbahara girdiğimiz Eylül ayında yılın yarısından çoğu geçmiştir. Dokuz ay boyunca ektiklerimin karşılığını almaya başlayacağım dönem olarak düşünürüm bu zaman dilimini; aynı doğada ki devinim gibi, bir insanın dünyaya gözlerini açmak için tamamladığı dokuz ay gibi.

Hasat dönemine ulaştığımızda; bu döneme kadar yaptığımız tüm eylemlerin, düşüncelerin bize karşılık verecekmiş gibi olacağını düşünüp yaşasak nasıl olurdu acaba. ‘Neye inanırsan, onu yaşarsın’ inancı kuvvetli olan biri olarak, Eylül için böyle bir kodlama yaptım yıllar evvel. Bu sebep ile her Eylül geldiğinde umutlarım daha bir filizlenir. Çünkü bana göre bu dönemde Gönül ektiğini biçecektir.

Duygularımı (Nil’ in deyimi ile) abartmayı, çoğaltmayı ve parlatmayı çok sevdiğimden Eylül’ ü abarttım dün sabah, kutlamam gün boyu dans etme haliyle devam etti. Dokunabildiğim kadar insana dokunmaya çalıştım. İçtenlik ve samimiyet ile onları anlamaya çalıştım, umut vermeye çabaladım. Masamda bulunan en değerli hediye Kum Saatimi çevirdim defalarca.Her bir kum tanesinin akışında bir çok dilekte bulundum; kendim, tüm sevdiklerim ve dünyadaki tüm canlılar için.

Ritüelleri çok seviyorum, her bir ritüel hayatın yenilenmesi gibi geliyor. Olumsuz olan olay, insan, hatıra, düşünce kalıbı, zaman diliminin bitmesi ve yeni bir başlangıç gibi, doğum gibi, tüm hücrelerin yenilenmesi gibi.Hıdrellez ile baharın gelişi, Güz ile sonbahara giriş, ekinoks tarihleri, Doğum günleri, Evlilik yıldönümleri, Sevgililiğe adım atma tarihleri, yeni bir eve taşınma, yeni bir şehre gitme, Aşure zamanları ve daha bir sürü ritüel var yaşamımızın içerisinde. Bu dönemlerde doğa gibi baştan aşağı yenilendiğimizi düşünüp içimize umut, huzur ve iyilik tohumları ekebilirsek; zaten mücadeleler ile dolu olan yaşam savaşımızda biraz daha hafiflemiş ve iyi hissetmiş oluruz diye düşünüyorum.

O zaman ilk ve son, tüm baharın geldiği zamanlarda dinlediğimiz parçayı söylesin Sezen’ cim.

Kırılan dallar gibiyim,
Ben her bahar dirilirim,
Gizli bir kaynaktı içim,

Kendime bir yol bulurum,

Ben her bahar aşık olurum,
Rüzgar olur yağmur olurum,
Filizlenir anılarda gururum,
Taşar içimden ruhu…

 

 

 

Veda Etmek

Vedaları hiç sevmem…Gönlüm Elveda demeye hiç razı olmaz, içim cız ederken hemen vazgeçmeyi düşünürüm; ne olur ki vazgeçsem, verdiğim karardan caysam…

İnsanlar veda etmek zorunda olduğunu şeyden, tam gitme An’ nın da vazgeçmek ister, yeniden başlamak yeniden inşa etmek ister çünkü yaşadığı güzelliklerin bir An’ da yitip gitmesini istemez. Biraz daha kalmak için vazgeçip olana sarılmayı tercih eder. Alışmışızdır nasıl başladı, nereden çıktı derken bir sürü güzel An biriktirmiştir. Kendi düşüncelerimiz, hissettiklerimiz ve aklımız ile anlamlandıramadığımız, sanki çok eskiden beri varmış gibi hissettiğimiz bu bağ ile tuhaf bir biçimde yeniden karşılaşmışızdır ve bu bağ git gide bizi içine çekmeye devam etmektedir.

Öte yandan bazı zamanlar yaşadığımız ve bağ kurduğumuz duyguların sürmesini istesek de kalbin evet dediğine, akıl hayır demektedir. Tek seçeneğin gitmek olduğunu bilsek bile defalarca geri adım atarız. Peki bu bir çeşit sahip olma içgüdüsü müdür, korkaklık mıdır, zaaf mıdır, alışkanlık mıdır? Yoksa günümüz insanlarının sorunu olan yalnızlığı dindirememek midir? Neden içimizdeki ses, gitmenin en doğru seçenek olduğunu, yola devam etmemiz gerektiğini söylese de bunu yapamayız. Nerden biliriz daha iyisinin olmayacağını, kim söylemiştir?

Kısa süre öncesine kadar hiç tanımadığımız insandan, bilmediğimiz şehirden, yaşamadığımız yerden vazgeçememek ve gidememek…Gerçekten alışkanlık dediğimiz şey hayatımızda yaşadığımız her bir durumu kapsıyor mu?

Bu yüzden mi söylemiş Hz. Mevlana şu sözü;
Düşüncelerine dikkat et, davranışların olur,
Davranışlarına dikkat et, alışkanlıkların olur,
Alışkanlıklarına dikkat et, karakterin olur,
Karakterine dikkat et, kaderin olur…

Belki de bir yanımızın kabul etmediği her duyguya veda etmek en doğru seçenektir. Çünkü böyle zamanlarda kalp ve akıl aynı An’ da karar verememekte, ikisi arasında ki mesafe gittikçe açılmaktadır. Bunun sonucunda yaşanacak farklı sıkıntılar ile başa çıkmak daha zor olacaktır. Samimiyet duygusu azalacak ve yaşamak istediklerimizi özgürce ve doyasıya yaşayamayarak rol yapmak zorunda kalacaksak, içimizden gelen sese kulak vermeli daha fazla An’ lar biriktirmeden veda etmeliyiz belki de. Elveda diyebilmek daha yakışır bir davranış olacaktır belki. Evet bir süre çok canımız yanacaktır, özlemek ve bir daha o bağın verdiği sıcaklığı yaşayamamak çok acıtacaktır ama teşekkür edip vazgeçebilirsek başka bir sürü güzel An’ lara kavuşacağızdır.

Çember

Ya dışındasındır çemberin, ya da içinde yer alacaksın,
Kendin içindeyken kafan dışındaysa,
Çaresi yok kardeşim, her akşam böyle içip kederlenip mutsuz olacaksın,
Meyhane masalarında kahrolacaksın,
Şiirlerle şarkılarla kendini avutacaksın,
Ya dışındasındır çemberin, ya da içinde yer alacaksın…
Murathan Mungan

Yaşamı, koca bir çemberin etrafında tam bir tur atarak tamamladığımız bir döngüye benzetiyorum ve adına  Yaşam Çemberi diyorum. Bize bahşedilen zaman boyunca çemberin etrafında dönerken bir sürü seçimler, olaylar ve An’ lar olacaktır. Tüm bunları yaşarken çemberin içinde kalıp olanı, biteni, geleni, gideni, kazanılanı, yitirileni olduğu haliyle kabullenebilirsek huzur ve mutluluk denen duyguları yaşayabilir, dönüşün muhteşem keyfine varabiliriz. Hırslarımızdan, öfkelerimizden, bize ait olmayan inanışlardan vazgeçmeyi başarabildiğimiz, Eyvallahlar ile dolu olan her An’ da çemberin içinde dengede kalmaya devam edebiliriz.

Bazı zamanlarda şiirde ki gibi çemberin dışına çıkıp mutsuz olmayı seçer ve bunun adına kader deriz. Yaşadığımız tüm seçimlerin sahibinin biz olduğunu unutur en çok da kendimizi kandırır, çemberin dışında kaldığımız zamanlar için bir günah keçisi ararız. Yaşam Çemberine güvenmemeyi tercih edip dışarı çıkar ve kendimizi ondan daha güçlü Zan’ nederek üst üste yalnızlıklar yaratır sonunda meyhane köşelerinde kahroluruz. Oysa çemberinin içinde yer alıp ona kalpten güvenebilirsek asla oyunun dışında kalmaz ve umutsuzluğa kapılmayız.

Günümüzde başka bir canlıya ve kendisine zarar verebilecek davranışları sergileyen insanların asıl sorunu; Yaşam çemberinin içinde olup güvenmeyi seçmektense, hayatın matematiğinin dışında başka bir yol arayarak kendilerini hasta kılmalarından kaynaklanmaktadır.

Yaşam Çemberinin içinde olmak istiyorsak çoğu zaman teslim olabilmeli, içerisinde denge ile dans edebilmeliyiz. Bunun için işe her zaman olduğu gibi önce kendimizden başlamalıyız. Kendimize güvendiğimiz ve dengede olduğumuz her An, bizimle işbirliği içinde olmaya can atan Yaşam Çemberini  fark etmiş olacağız.

Yaşam Çemberinin etrafında ki turumuzu, içinde ve dengede kalarak muhteşem bir dans eşliğinde tamamlamanın keyfine erişmemiz dileği ile…

O zaman Yeni Türkü söylesin. Ya dışındasın çemberin, ya da içinde yer alacaksın…

Aşk Her Yerde

İnsanoğlunun anlamını orta yaşlarda keşfedebildiği ve uygulamaya çalıştıkça mutlu olduğunu gördüğü bir düşünce durumudur bu;
Aşkın her yerde olması…
Bir kadında, bir adamda, bir çiçekte, kedide, kuşun kanat çırpışında, evlatta, güneşin batışında, yeni ayda, yıldızda, dualarda, hayallerde, şarkılarda, yaradılışın muazzamlığında ve daha bir sürü var oluşta… Peki öyle ise biz neden aşkın hep bir insanda var olmasını istiyoruz? Gördüğümüz güzelliklere de aşık olup çok tutkulu sevebilsek ya! O zaman Aşıkken içimizde bizi darmaduman eden yoğun duyguyu başka şeylere de yansıtıp etkisini kırmış oluruz belki.
Sadece ete kemiğe bürümüş hale Aşık olduğumuzda, bazen olmayacağını imkansız olduğunu hissetsek dahi tutturmuş bir çocuk misali olsun isteriz. Ne gerekiyorsa, daha bizden istenmeden fazlasıyla yapmaya çalışırız çünkü bu kalp çarpıntısı, bazen bizi biz olmaktan çıkarsa dahi yine de kendimizi en iyi gelen hissettiren şeydir. Bir An’ da çok güçlü, çok güzel, çok sağlıklı hatta en önemli icadı bulabilecek kadar akıllı hissederiz kendimizi. Mükemmelizdir, sanki mükemmel varmışçasına…
Aşıkken kimseleri duymayız, etrafımızda bizi önemseyenler çok büyük duygular yaşadığımızı gördüğünde, kendimizi korumaya almamız için önerilerde bulunurlar fakat biz onları duymayız, kulaklarımıza çok derin bir su kaçmış ve duymaz olmuşuzdur. Aşık iken yapılan 1 iyiliği 10 ile çarpar, 1 hatayı 100’ e böleriz; halbuki bu hesap Aşk için doğru bir matematik değildir. Bu yanlış hesap yüzünden, Aşık iken karar almamamızı söyler Aşk hakkında ki tüm yazılar.
Aşk’ ın en zor kısmı tabiiki hiç bitmesin isterken bir An’da bitişidir. Sezen’ in dediği gibi ‘ arkadaki kazıyı temizlemeye çalışırız uzunca bir süre’ Duyduğun bir parçada, gittiğin yerlerde, sohbetlerde, renkli balonlarda, bulutlardaki şekillerde, güzel bir sofrada, bir demet çiçekte, gecenin sabaha kavuşumunda okunan ezan sesinde, yürürken elinin boşta kalmasında kalan kazıyı temizlemeye çalışırsın. Kazı sırasında kendimiz ile kalınca bazen özlediğimiz şeyin onca anı biriktirdiğimiz kişi değil de, yaşadığımız o derinlik ve hakikat duygusunun olduğunu keşfeder ve Aşk’ a saygı duyarız.
Orhan Pamuk ‘Aşk öyle bir duygu ki derinliğe ve hakikate iner yaşarsın ama duygular hakiki ve derin olunca acılar başlar çünkü hayat sizin hayalleriniz ile uymaz’ der. Evet Aşk o kadar derin ve hakiki bir şekilde yaşanır ki, yıllar geçip ayrı düşmüş olsan dahi bir An gözünü kapattığında yanındaymışçasına sarılır, dokunur ve sıcacık hissedersin. Ne kadar güzeldir aslında yanında olmasa dahi yanındaymış gibi hissedebilmek. Aşk’ı derin ve hakiki yaşadığımızda gözlerimizden bir damla yaş süzülürken kahrolsun demek yerine bu duyguları yaşadığımız An’ lara minnettar oluruz.
Kimilerine göre 3 yıl kimilerine göre 5 yıldır Aşk’ın süresi, kimilerine göre de sonsuza değin sürer. Aşk’ ın bir durulma dönemi ve farklı bir sonu olacağı kesindir, çünkü yaşamda adına alışkanlık dediğimiz öğreti vardır. Maalesef bir zaman dilimi sonunda hepimiz ona yenik düşeriz ve Aşk’ ımız alışkanlık olur. Yoğun duyguları kaybettiğimizde adına gerçekler dediğimiz (Zan’ nettiğimiz) bize ait olmayan çok eski zamanlardan kalan korkular, kaygılar, düşünceler yığını ile birlikte Aşk’ mız bir An’da görünmez olup aslında var olduğu o derinliğinde kayboluverir. Yani Aşk derinlik, hakikat, hayaller ve gerçekler arasında gel- gitlere yenilir ve görünmez oluverir.
Bir eşikten geçmiş ve bir farkındalığa erişmiş şanslı kişiler için Aşk’ ın sonu sonsuzluktur, çünkü onun adı Sevgi olmuştur artık, Aşk boyut değiştirmiştir ve sonsuzluğa doğru evirilmiştir. Hani romanlarda okuduğumuz, filmlerde izlediğimiz gözlerimizi dolduran o senaryolar gibi sahneler yaşar bu insanlar. Ve bir sürü An’ları, anıları olur anlatabilecekleri; derin ve hakiki…
Canlı cansız Var Olan, bize derinlik ve hakikat yaşatan her şeye Aşık olabiliriz ve tüm bunların yanında sevinci, hüznü, acıyı, huzuru, mutluluğu, coşkuyu samimi ve tüm benliğimiz ile hissettiğimiz her duyguyu dibine kadar yaşayabileceğimiz, konuşabileceğimiz, dans edebileceğimiz ve kutlama yapabileceğimiz bir Eş’ e ihtiyacımız var. Bu yüzden Aşk hiçbir zaman sona ermeyen bir duygu durumu olarak hayatımızda anlam bulmaya devam edecek ve etmeli aynı Yaşam gibi…
Yani Aşk her yerde…

15 Temmuz 2020 Ege’de

Bir Yolunu Buluruz

İyi Hissettiren bir cümle değil mi?  İletişim içinde olduğumuz insanlar ile bu cümle sayesinde iş birliği yapabilir, çözümsüz sandığımız konulara farklı bir yaklaşım sağlayabiliriz. Bir yolunu buluruz cümlesi karşımızdaki kişiden duyulduğunda,  umut verici, onarıcı, destekleyici ve omuz omuza hissi uyandırıyor Ailemiz, evlatlarımız, aşkımız, en yakın dostumuz ile olan ilişkilerimizde bu cümle sayesinde sıkı bir bağ kurabilir ve belki de onarılamaz dediğimiz duygulara iyileştirici çözüm yolları bulabiliriz.

Bir yolunu buluruz… Ölüm dışında her şeyin bir çözümü olduğunu düşünecek olursak, sözün anlamı gerçekliğini buluyor bence. Bir yolunu buluruz diyebileceğimiz ilişkiler yaşamalı. Kabullenici, onarıcı, şefkatli ve İyi hissettiren ilişkiler… Öyle gerçek ve samimi olmalı ki bir yolunu buluruz cümlesi her türlü fırtınayı dindirebilmeli. Bu sayede el ele, göz göze, diz dize bir ömrü birlikte yaşayan çiftler, dostlar ve aileler olabiliriz.

Kimi ne için sevdiğimizin hiçbir önemi yok, önemli olan şey seviyor olabilmek. Sevdiğimiz kişilere yüzümüzü dönüp ‘bir yolunu buluruz’ demekten çekinmeyeceğimiz birleştirici An’ larınızın olmasını Can’ı gönülden diler, rengarenk kurdeleleri bir yolunu bulduğumuz her niyet için bu güzel ağaca bağlıyorum, hiç kopmayacakcasına…

Manzara

Ömrüm boyunca defalarca görmekten bıkmayacağım bir manzara. Sonsuzluğu çağrıştırıyor bana. Yaşanan güzel günleri, hüzünleri, kazanmaları, kaybedişleri, kavuşmaları, hayalleri ve daha bir çok duyguyu barındırıyor içinde. İzlediğimde ve içinde olduğum An’ da duygularım onarılıyor, affedebiliyorum, vazgeçebiliyorum, daha çok sevebiliyorum, daha çok umut edebiliyorum ve Eyvallah diyebiliyorum. Derin bakınca Mavi ve Yeşilin eşsiz uyumu ve aşkını görüyorum, zaten  bu kadar güzel yaratılmış iki güzellik birbirine aşık olmadan nasıl durabilir ki…

Sonra sorgulatıyor bu manzara. Yaşam bu kadar güzel ve muazzam ise neden bir sürü An’ ı kaçırıp cezalandırıyoruz kendimizi ve olan biten her şeyi.
Bir gün sahip olduğumuz her ne varsa bırakıp gideceğimiz bir An olacağını bildiğimiz halde bu kadar kırgınlık, öfke, intikam ve hırsı nasıl barındırabiliyoruz içimizde. Yaratılan her şeyin içindeki Tanrısallığı neden göremiyoruz. Aslında her şeyin sınırsız ve herkese yetecek kadar çok olduğu bir Dünyada neyin kavgasını veriyoruz. Fark etmekten uzaklaşıp kendimize cennet yerine cehennemi yaşatabiliyoruz. Sınav bu evet ama bu görüntüyü gördüğümüz halde farkına varıp geri adım atmamızı engelleyen nasıl bir korku var içimizde. Günün sonunda en çok zararı kendimize verdiğimizi nasıl anlayamıyoruz.

Ömür bu manzara gibi, muhteşem bir film senaryosu. Bizler bu senaryonun başrol oyuncusuyuz. Rolümüzün hakkını vererek kapatmalıyız perdeyi. Son replikleri tamamlarken ne kadar güzel bir hayat yaşadım diyebilmeli her oyuncu, dans edebilmeli. Yaşadığı tüm senaryolar, rol arkadaşları ve eşsiz yaratılmış kendisi ile barışmalı sonsuzluğa giderken. Yoksa neye sahip olursak olalım huzurlu ve mutlu gidemeyeceğiz. Film senaryosunda kapanmamış bir sayfa, bitirilememiş bir bölüm olacak. Düşünün ki çok güzel bir film izliyorsunuz fakat filmin sonu yok…

Tanrı bu kadar güzel manzaralarda hepimize affedebilmeyi, barışabilmeyi, İyi Hissedip kabul edebilmeyi ve en önemlisi tüm bunları Fark Edebilmeyi nasip etsin…

Teşekkür

Ne muhteşem bir geceydi, şimdi tüm bunlar için yapmam gerekenler var. Önce dizlerimi çöküp Evrene teşekkür etmeliyim, sonra kendime kocaman bir teşekkür edeceğim; bunca yıl bu hayale hiç ihanet etmediğim, her özel günde özel An’ lar da bir yerlere küçücük tohumlar bıraktığım, harekette olmaktan vazgeçmediğim, anlatmaktan asla bıkmadığım ve sonunda görünebilir kılmayı başardığım için. Ve sonra sana bir teşekkür. An’ da yanımda olduğun için, düştüğümde kalkarken yardımcı olmaya çalıştığın, yanağımdan yaşlar süzülürken onları sildiğin ve sımsıkı sarıldığın  her An için.

Hayalimi gerçekleşmiş gibi yaşadığım An’ları anlatırken insanların bana bakışlarını, deli mi acaba deyip güldüklerini hatırlıyorum, nede olsa kişi ancak kendi hayalini resmedebiliyor. Hayalimin çok parlamadığı, umudumu yitirdiğim bir sürü zamanlar oldu elbet ama iç sesim evet demekten asla vazgeçmedi. Çoğu zaman karanlık gördüğüm şeylerden vazgeçmeyi seçtim, kabul etmedim ve yolumda yalnız kendime sarılıp yürüyebilerek devam ettim. Eyvallah demek çok zor olsa da defalarca dedim. Yaşam bana her ne verdiyse; seçimlerim sonunda kazansam da, kaybetsem de teşekkür etmeyi asla unutmadım. Şimdi anlıyorum ki iç ses gerçekten hiçbir zaman yanılmıyor. Ve teşekkür edebilmek yaşamın çok önemli bir ayrıntısı. Yaptığım her seçim ile büyüdüm, yol aldım ve o yollar sonunda beni buraya getirdi.22 Mayıs … yılı saat 03:00 oldu, açılışta çok yorulduk ama değdi değil mi, hadi gel kahvemizi içelim sonra kumsala giden yolun üzerindeki büyük taş parçasının üzerine oturalım ve en büyük hayalimin, yaşam amacının An’ da gerçek oluşunu uzaktan keyifle izleyelim. İzlerken omuzlarıma doğru sımsıkı sarılabilirsin biliyorsun ki sarılmak umudumuzu arttırır, bizi iyileştirir ve omuzlarımızdaki yükleri hafifletiverir. Haydi koş. Oturalım, yüzümüzü İyi Hisset‘ e sırtımızı Deniz e dönüp izlerken biraz keyfini çıkaralım, bakar mısın ne kadar güzel gözüküyor değil mi. Yılların tüm yorgunluğuna, direnmeye, umutsuzluklara, düşmelere kalkmalara, çırpınışlara ve daha bir sürü yaşanmışlıklara ama en önemlisi de bu kadar sabır etmeye değdi. Sabır ve umut etmek her şeyin ilacı bilirsin hep söylerim. Şimdi kızacaksın ama ne yapabilirim tutamıyorum gözyaşlarımı, hem bunlar mutluluk gözyaşları, gururdan, şükürden, umuttan, teşekkürden akan en güzel gözyaşları… O zaman bu gözyaşları akarken dua edelim, en saf anımızda enerjimizi gönderelim evrende var olan tüm insanlar için. Sevdiklerimizi düşünelim ve onların aşk ile, umut ile bağlı oldukları hayallerini. İlla ki yanımızda olmalarına gerek yok, onlarında hayallerinin gerçekliğe kavuşabilmesi için dua edelim. Sevdiğin bir insan için kendine ister gibi dua edebilirsen her iki taraf içinde çok değerli bir enerji akışı olacağına inanıyorum. Hadi gel o enerji akışını hissedelim. Hava biraz serin mi oldu, yanımıza aldığımız battaniyeyi üzerimize alabilir miyiz lütfen, hey şu kediye bak nasıl da sokuldu bacağıma hemen hissetti sevileceğini ne kadar güzel renkleri var buraya ait bir kedi olmalı. Kumsal olsun mu adı, bizimle bu An’ ı paylaştığı için ona bir isim verelim ve özel kılalım. Hoş geldin Kumsal iyi ki geldin bak burası benim yıllardır hayalini kurduğum yer, ne zaman istersen gelip bizimle olabilirsin. Fark ettin mi tatlım huzurdan hırıldayarak uyuya kaldı. Kıyıya vuran dalga seslerini dinle ne kadar huzurlu. Geçirdiğimiz tüm zamanları, anıları, yaşları, yolumuzu hatırlatıyor. Şu An ne olmasaydı eksik olurdu? Evet bildin tabii ki Ay. İşte bak orada, bir Dolunay zamanı denizin üzerine yansımasına bak nasıl muhteşem bir ışık, umut saçıyor geceye. Kutlama yaptığımız gecede olması gereken her şey var, o kadar İyi Hissediyorum ki burada çok güzel anılar yaşanacak biliyorum. İnsanlara dokunacağız, huzur bulmaya gelecekler bize, aslında hepimizin aynı yollardan geçtiğini, birbirimize bağlı ve muhtaç olduğumuzu keşfedip güzellikler yaşayacağız. Hesapsız, çıkarsız, beklentisiz, duygular ile yaşamanın aslında ne kadar güzel olduğunu hissedeceğiz, hissettireceğiz. Dans edeceğiz. O kadar çok fikrim var ki, en güzeli hangisi diye soruyorum hepsi diyorsun kırmamak için.
Teşekkür ederim… İyi ki varsın. Burada yaşlanabilirim ve sen istediğin zamana kadar benim misafirim olabilirsin…

Şimdi bizim için bir şarkı söyleyeceğim… Kutlama…Belki bir gün Sezen’ de bir gün misafirimiz olur, ne dersin…

Kalpten İstemek

Fonda Evgeny Grinko Valse, bir fotoğrafa takılıyor gözüm çünkü güzelliği nefesimi kesiyor, çünkü bu fotograf kalpten istemeyi hatırlatıyor bana…

Güzellik bulduğum, huzurlu ve mutlu olduğum An’ larda çapalama tekniğini kullanıyorum yıllardır. Gördüğüm güzelliği en ince ayrıntısına kadar izleyip zihnime kazımaya çalışıyorum, gözlerimi kapatıp An’ ı zihnime mühürlüyorum. Böylece benim için yaşadığım tüm güzel An’ lar ölümsüz oluyor sanki teknik ile en son çapalama yaptığım An da bir öncekini gerçekten yaşıyor gibi tekrar hissedebiliyorum.

Bu fotoğrafta ki yerde de aynısını yapmıştım, şimdi oradayım sanki … Muhteşem bir gece o kadar huzurlu ki gördüğüm manzaraya teşekkür ediyorum, şans eseri girilmiş bir yolun sonunda karşımıza çıkan muhteşem koyu gördüğümde yine anlıyorum ki tesadüf değil, bu An’ da burada olmam gerekiyormuş. Ay hilalden son dördüne doğru geçiş yaptığı günlerinden birinde yine benimleydi. Gökyüzü ışıl ışıl, deniz o kadar durgun ve güzel gözüküyor ki keşke burayı gündüz keşfetme şansımız olsaydı denize girerdik diyorum. Yumuşacık, büyük taneli kumsalda yürürken bu kadar ufak bir koy nasıl bu kadar gözükebilir diye düşünüyorum ve büyülü manzaranın resimlerini çekiyorum. Tekneler koya güzellik katıyor. Akşam yemeğinde yediğimiz balık enfes. Her şey büyülü sanki ‘cennet yeryüzünde ise burası cennet olmalı’ diyorum. Tüm An’ ı, güzelliği, koyu zihnime çapalıyorum…

O koyda geçirdiğim gece kadar mutlu oldum ve kalpten teşekkür ettim ki belki inanmayacaksınız ama tam 2 ay sonra bir tekne turunda aynı koyda demir attı ve orada Denize girme şansım oldu. Kalpten istediğim bir dileyin bu kadar kısa süre sonra ulaşılabilir olma duygusu ile denizin içinde yaşadığım şükran duygusu muhteşemdi.O kadar tutku ile bağlıyım ki Aya, Güneşe, Yıldızlara, Gökyüzüne, Denize ve tüm tabiata, bu koyun hepsini birleştirip sunduğunu hissettim.

Marmaris İçmeler yolu üzerinden 30 km sonra Bayır Köyünün meydanında ki 1500-2000 yıllık Çınar Ağacını geçtikten sonra (çınar ağacının etrafında dönüp kalpten bir dilek dilemeyi unutmayın) Çiftlik tabelasını göreceksiniz. Tabelayı takip edip aşağı indiğinizde Çiftlik Koyuna ulaşmış olacaksınız.

Sevdikleriniz ile burada olup bu güzelliği, huzurlu yaşayacağınız An’ larınız olmasını ve kalpten dileyeceğiniz her dileğinizin yaşamınızda görünebilir olmasını dilerim…

.

Uçmanın Ruhu

Puzzle ın adı Uçmanın Ruhu…
Hayat meşgalelerimin içinde en sevdiğim uğraş olan puzzle yaparken hayat düsturum gelir aklıma;
Bana bahşedilmiş ömrümde gelene, gidene, sevene, sevmeyene her şeye Eyvallah…
Uygun parçaları bulduğumda, hayatımı yoluna koyduğumu, kafamın içinde iyi gitmeyen şeyleri tek tek çözdüğümü hissedip, kendime bir çeşit terapi uygularım. Elindeyken hiçbir şeye benzetemediğin o tek parçanın yerine oturduğunda çok önemli bir bölümü tamamladığını görmek enfes bir duygudur, Başarı duygusu gibi…
Bir Puzzle kutusunun üzerinde bulunan resimden bitince ne olacağını bilirsin fakat parçalar birleşirken o An ellerinle ortaya çıkardığın şekli görmek inanılmaz keyif vericidir. Sabır ister çok parçalı puzzle yapmak; bıkmamak gerekir, pes etmemek. Bu yönü ile hayatımızı sürdürebilmek için verdiğimiz mücadeleyi hatırlatır. Bir de yapıldığı zamana ait kalır puzzle lar. Çerçeveleyip duvara asılan her puzzle sizi yaptığınız zaman ki An’a götürür.
Sanırım yaptığım puzzler içinde 1. sıraya yerleşti Uçmanın Ruhu. Kendimi daha çok keşfettiğim ve sevdiğim bir döneme girdiğim zaman tamamladım bu puzzle. Şimdi baktığımda ruhumun içinde olan beni görüyorum. Nedensiz hiçbir şeyin olmayacağı bu yeryüzünde, puzzle ın  bana gelişinin de bir anlamı olduğunu biliyorum ve ben o anlamı çok sevdim. Adımdan mütevelli bir duam var yıllardır okuduğum. Ve puzzle tamamladıktan sonra fark ettim ki benim yıllardır ettiğim duamı bu puzzle; bu puzzle da benim duamı anlatıyor.Bunu keşfettiğim An sebepsiz dizlerimi çöküp teşekkür ettim.

Sınırsız kaynaklardan, sınırsız şekilde gelenleri kabul eden sınırsız bir varlığım ben ve sınırsız sahip olduğum her şeye şükürler olsun…

                                                                                                                       

Galata’ ya

Rivayet bu ya; Roma döneminde Galata Kulesine çıkan çiftlerin evleneceğine inanılır, ya da kuleye beraber çıkan çiftin kaderinde kavuşamamak varsa karşılarına mutlaka bir engel çıkarak ayrılacaklarına inanılırmış…
528 yılında Bizans imparatoru Anastasius tarafından fener kulesi olarak inşa ettirilen, İstanbul’ un siluetine muhteşem bir hava katan Galata Kulesi rivayetini o ihtişamını gördüğümde okumuştum. Sonra düşündüm kim bilir kaç çift birbirine söz vermiştir, İstanbul’ un biriciğinde kim bilir kimlerin hayalleri, umutları, anıları vardır…
Bu fotografı gördüğümde Galata’ nın hikayesine çok yakıştırdım. Sonra düşündüm bir çok insanın sevdiği, An’ larını yaşamak istediği, söz verdiği kişi ile hayatlarını birleştirememesi ne kadar hüzünlü. Verilen sözler yarım kalır, An lar tamamlanamaz, yapılacak onca şey birden yok olur, hayaller buhar olup uçuşmuşlardır. Hayat mı buna izin vermemiştir, yoksa insanlar mı? Hayat bizim yoluna koymayı başaramadığımız şeyleri yoluna koyabilir mi? Yanımızda yanı başımızda duran mucizeleri, yıllarca dua edip sahip olduklarımızın değerini bilmeye yardım edebilir mi Hayat? Korkmamayı, cesur olmayı, söylediğini yapabilmeyi, hayallerimizi doyasıya yaşayabilmemize yardım edebilir mi Hayat? Hikayenin yarım kalmasının suçlusu Hayat mıdır?
Sahi, sizce de gerçekten Hayat mı almıştır sevdiğinizi ellerinizden?
Adalet yok, sevgimin değerini bilmedi, Hayat işte çekip gitti gibi bir sürü cümle ile kendimizi avutmaya çalışır, Hayat’ ı günah keçisi mi yaparız? Aynaya bakmaktan daha mı kolaydır bunu yapmak? Bilincimizde ki eski kırgınlıklar, korkular, olumsuz kayıtlar değil midir bizim hikayelerimizin yarım kalmasına sebep. Bize bahşedilen muhteşem Hayatımız boyunca değiştiremediğimiz benlik özellikleri değil midir yitirmemize sebep?
Deniz’ e göre Evreni oluşturan bazı değişmez inanç kalıpları var. Bunlardan biri çaba sarf ettiğimiz, isteyerek sorumluluk aldığımız, kalbini önemsediğimiz, hakkını verdiğimiz hiç kimseyi ve hiçbir şeyi Hayat ellerimizden almaz. Hayat’ ın muazzam bir adaleti var, hiç kimse ve hiç bir şey bunu değiştiremez. Hayatın terazisini yanlış tartabilecek bir hesaplama biçimi yoktur. Aksine Hayat kalbini sıcacık yapabildiğimiz her şey ile doyasıya anılar biriktirmemize izin verir; huzur, mutluluk ve güven ile.
Biz izin veririz gitmesine, bitmesine, yitirilmesine; Hayat değil…
Hayat’ ın size bir insan ya da herhangi bir vesile ile getirdiği bir çiçek dalını bile içtenlikle alıp, teşekkür edip, ona sahip çıkarak, istek ile kalbini sıcacık yapabilmeyi deneyin, bir de o zaman bakın sahip olduğunuz her şey nasıl da katlanarak artacak. Aynı Hayatta karşılığı olan tohum gibi. Bir tohumu sevgi ile beslenip, sulayıp sıcacık olması ile filizlenip, vakti geldiğinde bir sürü çiçek açması gibi.
Hayat kalbini sıcacık duygularla beslediğimiz her şeyi ve herkesi Umutlarımızı, Hayallerimizi, Anlarımızı sağlık, coşku, neşe, aşk dolu sınırsız ve sonsuz yapmaya müsaade etsin…
Teşekkürler Hayat…