Yılardan beri biliyoruz oysa “yaşam bir varış noktası değil, bir yolculuktur”. Akışta kalmamız gereken, varlığımızın yeryüzüne gelişini her daim kutlayacağımız, milyonlarca seçeneğin içinden deneyimlediklerimiz ile kendimizi gerçekleştirebileceğimiz bir yolculuk. Hal böyle iken omuzlarımıza taktığımız bir sürü etiket ve olmalılar ile o güzel yolculuktan bizi alıkoyan şeylerin canımızı yaktığını fark etmeden ayağımız çamura bata çıka, yalpalayarak devam etmeye çalışıyoruz. Nefs dediğimiz şeye hakim olamadığımız deneyimlerin sonunda kazanan kim oluyor? Kendimizi bulabiliyor muyuz yoksa o karanlığın içinde kaybolup hep aynı yerden kendimizi aramaya devam mı ediyoruz? Samimiyeti, sevgiyi, adaleti, iyiliği yani gerçek olan duyguları hissettikten sonra unutup bir tuzağa mı düşüyoruz? Sahiden bu kadar zor mu bilinci ve zihnin kontrolünü elimize alabilmek.
Neden ve nasıl sorularını kendimize sorduğumuz, olan bitene her zaman bir hikaye uydurduğumuz, gerçek olandan uzaklaşıp bir bahane bulduğumuz, kendi illüzyonlarımızdan kurtulamadığımız ve sadece kendimize hizmet ettiğimiz sürece bu yolculukta olup bitenleri fark edemeyeceğiz. Çünkü bunların hepsi bizim özümüze ait olmayan tuzaklar. Toplumun, kültürün, dinlerin, ailelerin ve daha bir çoğunun bize kurduğu tuzaklar. Bizler, bu yolculukta tuzaklara düşmekte o kadar başarılıyız ki ruhumuzun en derinliklerinde ne olacağını bilmemize rağmen yaralar alarak yola devam etmeye çalışıyoruz.
Oysa tuzaklara düşmediğimiz yolculuk o kadar mucizevi ki güneş her sabah doğmaya devam ediyor insanın direnişlerine inatla, kuşlar özgürce uçmaya devam ediyor insanın tüm esaretine inatla; doğa her mevsim tam zamanında renklerine bürünüyor insanın kendini kandırmasına inatla; hayvanlar her daim sevgilerini hissettiriyor insanın tüm sevgisizliğine inatla; deniz her daim gel git hareketine devam ediyor insanın tüm dengesizliğine inatla; çiçek her daim değerini bilerek açmaya devam ediyor insanın kendini değersiz hissedişine inatla, ay döngüsüne her daim devam ediyor insanın akışta kalamamasına inatla; yıldızlar her daim parlamaya devam ediyor insanın kendi ışığını fark etmemesine inatla, yani insan dışında doğada ki her şey hiçbir zaman tuzağa düşmüyor. Yol’ da ve akışta muazzam bir düzen içinde yolculuğa devam ediyor. Bizler uyum sağlayıp, tuzaklara düşmeden yaşayabilmeyi başarabildiğimiz zaman onunla dans edebiliriz. Bunun dışında var olan her şeyin esiri, kölesi ve kuklası olmaya devam ederiz. Bu denklemi bu kadar karmaşık hale getiren zihnimizin tuzaklarına düştüğümüz her An “cehennemde”, akışta kalıp bunları fark etmeyi seçtiğimiz her An ise “cennetteyiz”. Öyle ise cennet ve cehennemi yaratan bizler miyiz yoksa bir güç mü; suçu başka yerlerde, olaylarda, insanlarda aramaya devam edip tuzaklara mı düşeceğiz, yoksa aynada kendimizle yüzleşip yolculuğumuzda gerçeğe uyum sağlayarak devam etmeyi mi seçeceğiz, seçim bizim…
Deniz
“Yol” u ne güzel anlatmışsın Deniz. Kalemine, yüreğine sağlık