Koyu kumral renge boyadım ve güzel bir fön çektim bu sabah saçlarıma. Yere kadar uzanan vizon rengi eteğim ve siyah kolsuz bluzumu giydim, uzun kolyem ve küpelerimi taktım aynaya baktım “ yeni günün mucizelerine hazırım” dedikten sonra salınır ve şükreder halimle İyi Hisset’ e girerken “Sonunda geldiniz!akşam yeni parça söyleyeceğiz biraz prova yapmamız gerekiyor” diye serzenişte bulunan Can’ ı duyuyorum “ Geldim işte telaşlanma, sen nasıl çalacağını bilirsin ama, şöyle söyleyelim istersen derken mırıldanıyorum “nı-nı-nınını-nını”
“Sen ciddisin gidiyorsun gerçekten/ Şu An’ a kadar idrak etmedim hakikaten/ Bir dakika ben bi acı kahve içmeliyim/ Özür dilerim sürçülisan ettiysem, büsbütün mahveden…”
“Sezen’ in eski bir parçası bu, bugüne kadar neden söylemedik Can? Neyse doğru zaman bugünmüş demek süper oldu eline sağlık, e öyleyse bizde bi acı kahveyi hak ettik ne dersin” diyerek mutfağa yönelecektim ki birden kapı aralandı. İlk önce Bob belirdi gözümün önünde sonra kapıyı bir başkasının araladığını hatta çoktan girdiğini gördüm. Donup kaldım(!) Şaşkınım(!) Hayallerimde bu An’ı canlandırdığım bir sürü senaryo olduğundan önce idrak dışıyım(!) Acaba bu benim hayallerimden biri olabilir mi? Hayır buradayım An‘da ve gördüğüm sensin, biraz yaşlanmış olsan dahi gözlerin yine aynı bakıyor, derin! Yaşıyorsun, vakur halinle karşımdasın. Ne yapmalıyım şimdi, konuşmaya başlayayım, bir şeyler sormalıyım. Sahi nerden buldun beni, neler yaşadın, iyi hissediyor musun, huzurlu musun, hayallerini gerçekleştirebildin mi, hayatın ikinci yarısının tadını çıkarabildin mi, herkes iyi mi…Bir sürü soru var aklımda hepsini sorabilecek miyim? Hepsini cevaplayacak kadar vaktimiz olacak mı?
Kapıya bakakalmış halimle aklımda yaşama dair bir inanç var. Gerçekten çok istediğimiz ve ısrarla hayalini kurduğumuz şeylerden, kalp ile bağlı olduklarımız bir gün mutlaka gerçeğe kavuşuyor. Şükrederek, dua ederek, sabrederek, isteyerek, yolunda bulunarak, teşekkür ederek bir gün gerçekliğe kavuşmasını izliyoruz.
Zira derler ya “Tanrı gerçek olmayacak şeyin hayalini kurdurmaz”
Can kapının aralandığının farkında bile değil, Fettah’ dan bir parçaya geçmiş “aynı yerlere bakıp başka şeyler gördük/ biz hayallerimize bir heves yalandan aşk ördük/ bir gün uyanıp uykudan yabancı bir yüz gördük/ yazık yanan ateşi söndürdük” parçaya girmediğimi anlayınca bana bakıyor, kafasını çevirdiğinde birinin bizi izlediğini fark edip gitarını indiriyor “Sen devam et lütfen Can hemen geleceğim” diyorum.
Sen belirince ışın hızı ile gittim zamanların arasında kalmış anılara. Hiçbirini unutmamış olduğunu fark ettim. Sahi hiç unutmaz mı insan, ne zamandı bir asır geçti mi üzerinden(!) yoksa bir gün mü? Kahve sohbetlerimiz, tartışmalarımız, haykırışlarımız, kahkahalarımız, özlemlerimiz, hayallerimiz, korkularımız ve daha bir sürü yerdeşimdi. Yaşadıklarına sımsıkı sarılıp bırakmamak, unutmayı reddetmek mi bu ya da unutmaktan korkmak mı…
Peki neden başlayamıyoruz konuşmaya, artık birimiz adım atmalı.Hadi merak ediyorum anlatacaklarını. Kazandıklarımız ve kaybettiklerimizden bahsedeceğiz daha, acaba hangisi daha ağır gelecek? İyi ki mi diyeceğiz? Yazık oldu mu? Keşke mi? Hala heyecanlı mıyız yoksa yaşanan yıllar bizi sakin kılmayı başardı mı.
Farkında mısın bir film karesindeyiz yine yıllar geçse de, değişmeyen tek şey bu hissettiğimiz büyülü görüntü mu acaba?
“Git hayallerini gerçekleştir” hatıratımda kalan cümlelerden biri bu. İşte An’ da gördüğün en büyük hayalimin gerçekleşmiş hali. Buradan mı anlatmaya başlasam, ya da hayatımda en büyük hayalimin gerçek olmasına kadar yaşanan evreleri mi anlatsam. İlk evrede bizi yitirince çok üzüldüğümü, zamanlar boyu uykusuz saatlerimin olduğunu, bilmem kaç sabaha Deniz’e bakarak kavuştuğumu, el ele tutuşan çift gördüğümde gözlerimin dolduğunu, yalnız kaldığımı hissettiğimde çok korktuğumu, umutlarımın tükenmesi ile düştüğüm bir çok gün olduğunu; İkinci evrede, biz diye bir şeyin olmadığını kabul ettiğim yaşam biçiminde, gücümü kendime sarılarak kazandığımı ya da kendimi sevmeyi öğrenerek bolca huzuru yaşadığımı mı anlatayım.
Yaşamda her şeyin olması gerektiği gibi değil de “olduğu gibi” felsefesini fark edince, olayların içindeyken göremediğimiz neden – sonuç ilişkisine, uzaktan bakınca lanet etmek yerine şükürler olsun ve iyi ki demeyi öğreniyor insan. Ve bu daha da olgunlaştırıyor. En büyük ilaç olan “zaman” dan aldığım her dozda bunları da öğrendim, belki de bunu anlatmalıyım.
Şifacı olmaya niyetliydim hep bilirsin(!) Yaş aldıkça insanların içindeki çocuğu gören, anlayan iyileştirmeye çalışan yönümü daha da geliştirdim. Karşımdaki insan isterse o saf, çıkarsız, korkan, sevilmeyi ve onaylanmayı bekleyen, üzgün çocuğa ulaşıp elimi uzatıyorum çoğu zaman. Böyle olunca hayatta yaşanan hiçbir olaya ve insana kızamama, küsememe hali gelişiyor ve mutlak bir anlayış katıyor insana, yani “İyi Hissettiriyor” anlayacağın. Şimdilerde buraya gelen misafirlerimiz ile yaptığımız sohbetlerde bunu anlatıyorum ve anlattıkça, iyi hissetmelerine vesile oldukça mutlu oluyorum.
Karşımda yıllar önce sevdiğim, şefkat gösterdiğim, kokmasın diye sımsıkı sarıldığım ama iyileştiremediğim o çocuğu görüyorum. O çocuk büyüyüp iyileşti belki, belki de aynı şeyleri keşfetti farklı yerlerde, istersen bunu konuşalım. Hadi gel o zaman sen başla konuşmaya. Hoş geldin, ne iyi ettin de geldin, uzun sürecek sohbetimize başlayalım, ne de olsa çok zaman kaybettik yada kazandık…