Sizce de bazı insanların sezgilerinin daha kuvvetli olması, dünya da olup biten şeylere farklı bir duyarlılık ile yaklaşıyor olmaları ile ilgili olabilir mi? Henüz olaylar vuku bulmadan sevdikleri zarar görmesin diye uyarmaya çalışan bu insanlar özel görevini yerine getirmek için karşımıza çıkıyor olabilirler mi? Bu özel kişi yanı başımızda ki sevgilimiz, annemiz, dostumuz, o çok sevdiğimiz yaşlı komşumuz olabilir mi? Biz olayların en içinde, dibinde yaşarken, yani senaryonun başrol oyuncusu iken göremediğimiz bazı detayları bize fark ettirmeye çalışıyor olabilirler mi? ‘Böyle davranmaya devam edersen zarar göreceksin, hissediyorum fakat şu an bunu sana izah edemiyorum, lütfen yapma’ diyerek bizi uyardıklarında ‘Sen ne bilirsin ki benim ne yaşadığımı’ duygusu ile bize iletilmek istenen mesajı göremiyor olabilir miyiz? Kendimize göre olan doğuları(!) değiştirmeye cesaret edebilsek, tüm senaryoyu farklı yaşayıp koca bir enkazdan kurtulacak olabilir miyiz?
Sizin hayatınızda da özel bir görev için geldiğini hissettiğiniz birileri var mı? Yıllar sonra anımsadığınızda ‘ne kadar haklı imiş, acaba onu dinleseydim o an yaşayacaklarım nasıl olurdu’ dediğiniz birileri…
Hayatımızda özel görevi olan kimilerinin söylediğini bazen anlamış üzerine düşünüp hak vermiş, kimilerininkini reddetmiş, kimilerininkini de yıllar sonra bir olgunluğa erişince algılamış olabiliriz. Bazı zamanlarda ise özel görevli kişi biz olmuşuzdur başka insanların hayatında. Görevli olduğumuzu hiç bilmeden değiştirdiğimiz bir sürü senaryo, dokunduğumuz bir sürü insan olmuştur belki de.
85 yaşıma yaklaşıyor iken çok eskilerden bir zaman dilimi hatırlıyorum; o zaman gördüklerimi ve hissettiklerimi gösterebilmeye gücümün yetmediği. Ruhumun derinliklerinde bir yerlerde, yaşandığını hatırladığım bir senaryo var. Orası neresiydi ? Biz kimdik? Acaba bu bir rüya mıydı? Ya da çok güzel bir aşk filmi? Peki neden her aklıma geldiğinde tüylerim ürperiyor? Bir eşik vardı orada,bu eşiği geçtikleri yerde yaşayabildikleri muazzam An’ lar vardı. Evet bu gördüğüm romantik bir filmin fragmanı olalı, henüz film oynamadan yayınlanan…
Değişik denizlerde giderken dalgaların arkamızda bıraktığı o sınırsız ufuk çizgisini görmeye devam ettiğimizi, bahçemizde açan narin çiçekleri sulama hallerimizi, Nar ağacımızın heybetle büyümesini izlediğimizi, bir gece yarısı sohbetinde küçük sincap ağaca tırmanırken sebepsizce hissettiğimiz çocuk heyecanımızı, yeni keşfettiğimiz yerlerde sayısız fotoğrafımızı çekmeye devam ettiğini, birbirimize küstüğümüz zamanlarda derin sessizlik ile geçip giden upuzun yolların tüm dünyada bir sürü kilometrelere ulaştığını, kendi inandıklarımızı kabul ettirmek için verdiğimiz nefes kesen inat ve uğraşların 70 li yaşlara dek sürdüğünü, çok sevdiğimiz o kafede masamızın boş olduğuna sevinip Deniz’in karşısında, huzuru koklayarak kahvemizi yudumlamaya devam ettiğimizi, sayısız kez izlediğimiz güneşin batış An‘ ları, izlediğimiz yıldızların milyarlarca olduğunu, korktuğumuz halde varlığımızdan güç alarak atladığımız bir sürü derin deniz olduğunu, aynı hayalleri bıkmadan defalarca anlatmaya devam eden hallerimizin sürüp gittiğini, bir kitabın içinde ki satırları benim heyecanım senin sakinliğin ile analiz etmeye çalışırken farklı fikirleri savunduğumuz tartışmaların sürüp gittiğini, sevdiğimiz şarkıları defalarca dinlemenin aynı zevki verdiğini, dünyada her şey ne kadar kötü olursa olsun sımsıkı sarılmalarımız ile bambaşka yerde olduğumuzu hissettiğimiz An’ ların devam ettiğini, birbirimize kızgın olduğumuzda çıkılan uzun yürüyüşler sonunda aynı sevgi ile evimize dönmemizin hiç bitmediğini, bir sahafta saatlerce kitap bakma halimizin her yaşta devam ettiğini, yeni yerler keşfettiğimizdeki o heyecanımızın hiç bitmediğini, hafta sonu en sevdiğimiz aktivitenin kuruyemişçimizden aldığımız yemişler ile film seyretmek olmasının hiç değişmediğini, hazırladığımız her kahvaltıda sanki ilk kez yapıyormuşçasına zevk almamızı, büyük hayalimiz olan huzurlu ve sakin emeklilik planının gerçekleştiğini, bahçemizdeki aile yemeklerinde çocuklarımıza ve torunlarımıza nasıl tanıştığımızı ve devirdiğimiz onca yılı anlatmanın bize gurur verdiğini, yaş almış olsak dahi el ele tutuşup gezmeye devam etmemizin bizi en mutlu eden şey olmaya devam ettiğini, birbirimize bakıp iyi ki ve şükürler olsun dediğimiz tüm An’ ları gördüm diyor kadın, fakat adam ona inanmıyor. Çünkü gerçek nasıl bir olgu ise, henüz gerçekliği yaşanmamış(!)
Bazen henüz olmadan biliriz, nasıl bildiğimizi bilemeden. Farklı şeylerdir hissettiklerimiz ve gördüklerimiz, bu dünyada değil gibi. Küçük fragmanlar verilir bize, kalbimiz ile bağlanır inanırız ve gerçek olduğunu hisseder, göstermeye çalışırız. İnsanlar anlattıklarımıza şaşırırlar, hayal dünyasında yaşadığımızı, pembe hikayeler anlattığımızı zannederler ve çoğu zaman inanmazlar. Hatta bazen deli olduğumuzu düşünebilirler. Şayet şanslıysak gördüklerimizi bizimle birlikte görebilecek büyük yürekli; geçmiş hesaplarını bırakmış, gelecek ile barışmış; kadın ve erkeği ayrı değil sadece insan olarak kabul edebilmiş; güven, teslimiyet ve inanmak kavramların farkına varabilmiş; ‘hiçlik’ duygusunu zaman zaman hayatına alabilmiş, yüreğinde ki tüm kaoslardan arınmayı başarmış; mış gibi yapmamayı öğrenmiş; farklı bir ruhani seviyeye ulaşmış kişiler ile karşılaşırsak bu özel görevimizi paylaşabiliriz belki de.
Ve hayatımızda özel görevli olan insanları fark edip teşekkür edebilirsek yaşanacak tüm senaryoyu baştan kaleme alabiliriz kim bilir…
Bir yol var ama her yerde tuzak,
Bir yol daha var dönmek de yasak,
Deryaya yakın dünyadan uzak,
Bir yer bulalım dünyadan uzak…